1950’li yıllarda, Karaman’ın yerleşim ve yaşam alanlarından biri olan Hisar Mahallesine Ömer Dinçer'in kıymetli babaannesi Safiye Halamın; Alâeddin, Mehmet ve Dr. Rahmi'nin kıymetli anneleri Nimet Teyzemin ellerini öpmeye giderdim. Ellerini öptüğüm büyüklerim beni avludaki sedirin üzerine oturmamı isterler ve buz gibi yağlı ayranlar verirlerdi. Bu ayranları yudum yudum içerdim.
12. inci Yüzyılın başlarında, Selçuklular tarafından yapılan Karaman Kalesi, etrafını çeviren iç içe iki surun ortasında yer alır. Kale’nin bulunduğu yer, Hisar Mahallesi’dir. Mahalle, bir höyük üzerinde adeta Kale’yi kuşatmış bir durumdadır.
Yaklaşık bin yıldır varlığını sürdüren Kale, New York’un simgesi olan “Özgürlük Anıtı”na ve Paris’in simgesi olan “ Eiffel Kulesi”ne tarihin içinden sesleniyor hissini veriyor adeta…
Ben her zaman, Hisar Mahallesini kar yağarken seyrettim. Sanki kar, gökyüzünden değil de Hisar Mahallesinden yağıyor hissine kapıldım.
Kalenin taş duvarlarından tırmanarak kaleye çıkar Karaman’ı ve bahçelerinde yeşilden sarıya, sarıdan da beyaza dönüşen renkler oluşurdu, Karaman'ın. Bu güzellikleri doya doya seyre dalardım.
Hisar Mahallesinin önünden geçen yoldan Kazalpa Mahallesi ve Kazalpa çayı ve Kazalpa Köprüsüne gidilirdi.
Şimdi Karaman Kalesi, birkaç on yıldır, öksüz çocuklar gibi yalnızlığın içine gömülmüştür. Çünkü Kale’yi tamamlayan ve bütünleyen etrafındaki evler yok olmuş durumda. Hisar Mahallesi, tarihten silinmiş, buharlaşmış…
Bin yıldır iç içe oluşan bir tarih bir kültür yok edilmiş…
Karaman’ın çekirdeği yok edilmiş, dokusu bozulmuş. Niçin ve ne uğruna?
Karaman kültürü: surlar içindeki Karaman Kale’si ve kale’yi çevreleyen Hisar Mahallesi, mahallede bulunan evler, evlerin duvarları, avluları, kapıları, sokaklar, caddeler ve merdivenler demektir… Buralarda yaşanılanlar ve yaşatılanlar demektir…
Günümüzde, birkaç kilometrelik bir set, Hisar Mahallesi’nin etrafına yapılıp evlerin içleri ağaçlandırılamaz mıydı?
Evler kamulaştırılıp, aslına uygun olarak, günümüz teknolojisiyle onarılıp turizmin hizmetine verilemez miydi?
O evler, otantik özellikleri içinde oteller olarak değerlendirilemez miydi?
Evleri çevreleyen duvarlar, dış kapıdan girilince karşınıza çıkan avlu ve avlunun içindeki ekmek ocaklarını, çamaşır taşlarını, üzerlerinde minderler ve dayama yastıkları bulunan sedirleri, geçmişten gelen kültürümüzün birer parçaları olarak gelecek kuşaklara neden aktarmadık?
Bu evlerde yaşayan binlerce insanımızın, hatıraları, anıları, hayalleri, dostlukları, acıları, sevinçleri, sevdaları ne oldu?
Binlerce yıl üretilen tarih ve kültür ne oldu?
Kemal UYSALER
20.10.2025-İZMİR