“İşte ben hep böyle bildiğin gibi: / Kaderi öpüp başıma komuşum.” Şair Turgut Uyar’ın bu dizelerini öpüp kalbimle kucakladım.
Mehmet Ovalı, eniştemdi, Fatma ablamın eşiydi. Yeğenlerim, Ayşe, Arif, Ömer ve Âmine’nin kıymetli babalarıydı. 16 torun sahibiydi. Karaman’a her gidişimde Kılbasan’a uğrar, eniştemi ve ablamı ziyaret etmeden, onların güzel dualarını almadan Ankara’ya dönmezdim. Karaman’a son gidişim Nisan’daydı, eniştemi son görüşüm de o vakit oldu.
Mehmet Ovalı, 16 Ocak 1938’de Kılbasan’da doğdu. iki kız beş erkek olmak üzere yedi çocuk babasıydı. Üç çocuğu kendinden önce vefat etti. İlkini bebekken, diğerini 3 yaşlarında ve oğlu Memiş’i 50 yaşındayken kaybetti.
İlköğretimini Kılbasan'da tamamladı. Çiftçilik ve çobanlık yaptı. Daha sonra Kılbasan Belediyesine memur olarak girdi. Memurluk süresi içinde muhasebecilik, kâtiplik ve başkâtiplik yaptı. 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından Kılbasan Belediye Başkanlığına atandı. Buradan emekli oldu.

Çocukluk günlerimden hatırımda kalan atlarına çok iyi bakmasıdır. Yazın köye gittiğimizde ilk işim eniştemin atlarına bakmak olurdu. Arabaya koşulu atların dizginlerini bana bırakmasını da unutamam.
Sessizdi, öfkelendiğini, kızdığını gören olmamıştır. Kalp kırmışlığı da yoktur. Çirkin söz ve küfür etmeden bu dünyadan ayrılan ender insanlardandı. Kılbasan'da sevilen, sayılan, güvenilen, işine bağlı, Hakkı ve hakkaniyeti daima önceleyen bir kişiliğe sahipti.
Kimseyi kırmaz, üzmez ve herkese saygılı davranırdı. Utangaç bir kişiliğe sahipti.
Herkesi ve her konuşmayı ciddiye alırdı. Her kesimde dostu vardı. Herkesle iyi geçinirdi. Birine yardımcı olmak onun için inanılmaz derecede mutluluk kaynağıydı.
Çok okurdu. Okuduklarından notlar alır ve bu bilgiyi bir başkasına iletirdi. Fikrine, düşüncesine ve bilgisine saygı duyup güvendiği kişilere çok soru sorardı.
Özellikle dini konulara meraklıydı. İbadetine düşkündü. İlmihal bilgisi sağlamdı. Bilgisine itimat edilir, bir çok kimse kendisine istişare için başvururdu. İnsanların ve akrabaların küs kalmasına dayanamaz, araya girer, bir yolunu bulup barıştırdı.
Son iki yıldır Alzheimer hastalığına düçar oldu. Başlangıç evresiydi. Son ziyaretimde beni hatırlayamadı. Birkaç kez sordu, sonra anımsadı. Bu döneminde dahi namazlarına devam etti. Kaç rekat kıldığını bilemez, bazen tekrar tekrar kılardı.
Son zamanlarında namazı oturmak yerine ayakta kılmaya gayret etmiş. Ara ara rükû' için eğildiğinde düştüğü olmuş, yine de ayakta kılmaya devam etmiş.

Onun en belirgin özelliği nedir diye sorsalar, yanıtım şu olur: Asla yalan konuşmaz ve doğruluktan şaşmaz.
Emekliliği ile birlikte her hâle, her hâline rıza gösteren, şikayet nedir bilmeyen, teslim olmuş bir dervişin ruh halini aldı. İnsanların sahteliğine, siyasetin çirkinliğine üzülür, “Değer mi, üç günlük dünya için değer mi?” diye söylenirdi.
Son zamanlarında en çok kullandığı sözcük “Demek ki ihtiyarlık böyle olacakmış” oldu. Unutkanlığını ve bedensel zayıflığını ihtiyarlığın alâmeti olarak gördü.
Hatırı sayılır, hatır sayardı. Kalp kırmadı, insan incitmedi. Çocuklarını bir baba şefkatiyle sevdi. İyi bir baba, iyi bir eş ve imanlı bir insan olmayı seçti. Vefat ettiğinde 87 yaşındaydı. Düzgün yaşadı, temiz öldü. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.
Merhum İbn’ül Emin Mahmud Kemal İnal, “Hayatın anlamı hayırla yâd edilmektir.” demiş. İnşallah hayırla yâd edilir. “Memento mori, memento vivere.” (Bugün yaşadığını da bir gün öleceğini de unutma.)