Karaman’da Hikmet Birand’ı kaç kişi tanır bilemem. Ben adını yılar yılı öncesi “Alıç Ağacı ile Sohbetler” kitabını okuduğumda öğrenmiştim, ama Karamanlı olduğunu bilmiyordum. Kitabı okurken ebemin köyü olan Boyalı’yı anımsamıştım. Güz gelince köyden bize alıç ve ahlat yemişi gönderilirdi. Yoksul armağanı.

Geçenlerde gazeteyi karıştırırken Hikmet beyle karşılaştım. Karamanlıymış. Hemen Hasan Pınarbaşı’nın “Karaman’ın Geçmiş 50 yılı ve Tanınmış Kişileri” adlı yapıtını karıştırdım. Zaten benim iki yol gösterenim vardır. Biri Hasan Pınarbaşı diğeri Durmuş Ali Gülcan amca. Hacıbeygil sülalesinden Altay Birand anlatılırken Hikmet beyde aile soy kütüğünde yazılmıştı. Aile Çerkez. Kafkasya’dan önce Seydişehir’e sonra Karaman’a gelmişler. Varsıllar, dönümlerce toprakları var. Gökçe sonra yurtları olmuş.

Tevfik bey ülkemizde “bitki sosyolojisini” kuran bilim insanı. İlk ve orta öğretim Karaman’da bitirip 1927 yılında Ankara Halkalı Yüksek Ziraat Okulundan mezun olur. Sonra Almanya öğrenimi, dönüşünde Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü Botanik kürsüsünün kuruculuğu. 1938 yılında profesör olur. İki dönem rektörlük. Hiç boş durmaz. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü öğrencilerine ders verir. Kapalı yerde ders vermeyi sevmez. Öğrencileri çevre gezilerine çıkarıp, onlara günümüzdeki ve geçmişteki bitki örtüsü hakkında bilgi verir. Anadolu’nun değişik bölgelerinden getirdiği bitkileri buraya eker. 1960’da kurulan ODTÜ’deki Atatürk Ormanı’nın oluşturulmasında büyük emeği vardır.

Hikmet bey, Alıç ağacının dilinden bizlere şöyle seslenir: Siz (insanlar) toprağı, evet her şeyin temeli olan toprağı ya bilgisizlikten ya da kazanç hırsınızdan çok hırpaladınız, harap ettiniz. Onun değerini daha yeni anlar olmanız, son yüzyılın sonlarına doğru ancak. Hala toprağın kadrini, kıymetini bilmeyenler, toprağa hor bakanlar var içimizde.

Yapıtın ön sözünün içeriğini de unutmadan yazayım:

“Anadolu’ya özgü renklerin, özelliklerin yapıcı olan otların, çimenlerin, ağaçların, ormanların tüm bitkilerin yaşayış düzenini o düzenin bize ettiği iyilikleri anlasınlar, ona karşı davranışlarına saygılı bir çeki düzen versinler ve Anadolu’da şimdi birçokları gibi çırılçıplak olan Çal Dağı’nın tepesinde de bir zamanlar bir alıç ağacının yaşadığını hatırlasınlar.”

Aynı toprağın çocuğu olmak beni kıvandırdı. Bilge insanın dediklerine kulak asanımız parmakla sayılacak nerdeyse. Bugün ovamızın durumunu görse, kahrından geri dönüp, gömütüne girerdi. Vahşi sulama, toprağa uyumlu olmayan mısır, pancar, fasulye ekiminin zararları. Bizimkiler kendi ayaklarına kurşun sıkıyor, bindikleri dalı kesiyor, hem de devlet öncülüğünde.