Kemal Uysaler, hayatını öğrencilere ve eğitime adamış bir öğretmen olarak "Söz Uçar Yazı Kalır" diyerek anılarını kaleme aldı.

İkinci Dönem Eğitimi için okulun açıldığı ilk gün, öğrencilerimin şaşkın bakışları karşısında; kendimi, uçsuz bucaksız bir bahçede karlar arasında fışkıran çiçekler arasında hissettim ve benliğimi saran heyecanı yenerek, Bayrak Törenini izledim.

Bayrak Töreni’nden sonra okul müdürü beni ilk dersimi yapacağım altıncı sınıfa öğrencilerle tanıştırmak üzere götürdü. Sınıfa girdiğimizde, öğrenciler ayağa kalktılar. Müdür, öğrencilere oturmalarını işaret ettikten sonra:

“Okulumuza yeni atanan Tarih Öğretmenimiz, sizin de derslerinize girecek,” diyerek, beni öğrencilerle tanıştırdı. Daha sonra bana dönerek:

“Başarılar dilerim, öğretmenim diyerek, hafifçe gülüp elimi sıktı.” Sınıftan ayrıldı.

Öğrencilerin çoğunun başları öne eğik ve bir şeyleri dinlemeye hazırdı. Birkaç saniye öğrencilerime baktıktan sonra ilk konuşmamı yapmaya başladım:

“Arkadaşlar her insanın doğuştan gelen bilgi edinme ve üretme motivasyonları vardır. Ne var ki, biz büyükler doğuştan gelen bu motivasyonu sağından solundan budayarak iş göremez duruma getiririz. Yani kanatları kesilmiş bir kuş düşünün hiç uçamaz değil mi? Bu durumlara düşmemek için de çok hem de çok çalışmamız gerekir. Durmadan, usanmadan, yılmadan çalışmalıyız.” Bu konuşmamdan sonra ilk sınıfımda, ilk öğrencilerimle, ilk dersimde içimde bir bahar havası oluştu adeta, elimde olmadan gülümsedim. Öğrencilerime ilk sorumu yönelttim:

“Arkadaşlar, ilk yarıda konuları nasıl işlediniz, şu anda hangi konudasınız?” diye sordum.

Sınıf başkanı olduğunu tahmin ettiğim öğrencim, ayağa kalkarak:

“Konulara evde çalışıp gelerek, sınıfta anlattık.” dedi ve ekledi:

“Yavuz Sultan Selim’i işleyeceğiz.”

Anladım anlamında başımı, birkaç kez öne doğru salladıktan sonra öğrencime:

“Teşekkür ederim.” dedim.

İlk yarıdaki başarısızlığın tartışmasını yaptıktan sonra, konuları, olaylar arasında bağlantı kurarak ve olayları, içinde geçtikleri koşulları göz önünde bulundurarak, tartışma yöntemiyle işleyeceğimizi aktardım. Her 15 günde konularla ilgili bilgi notları vereceğimi, ayrıca konularla ilgili olarak diledikleri kaynaklardan bilgi toplayabileceklerini, ders kitaplarının birer araç olduğunu önemli olan müfredat programındaki konular olduğunu belirttim.

Birkaç gün içinde, 15-20 kadar olan öğretmenlerden bir kısmının öğretmenler odasında, bir kısmının da farklı yerlerde toplandıklarını gördüm. Çok üzüldüm.

Bir bayan öğretmene yaklaşarak:

“Neden ayrı yerlerde toplanıyorsunuz?” diye sordum.

Hiç anlamına gelen omuz çekerek, sorumu yanıtlamaya çalıştı.

Verdiği yanıttan tatmin olmadığı belirten anlamlı bir bakışla, öğretmenimizin yanından ayrıldım. Birkaç gün sonra konuştuğum bu bayan öğretmenin yanına gitti. Yüzüme boş gözlerle baktı. Daha sonra ne istiyorsun der gibi bakışları dikleşti. Bir müddet çekindim ve kısa bir sürede kendimi toparlayıp:

“Sen öğretmenler odasına gelir misin? diye sordum.

“Neden ben ve neden geleyim?”

“İçinizden biri öğretmenler odasına gelirse diğer öğretmenler de birer birer gelirler diye düşündüm.” Biraz duraksadı. Etrafına bakındı. Gülerek:

“Tamam, olabilir. Geleyim.” dedi.

Öğretmenler arasındaki bu ayrışmaya ve bu ayrışmayı ortaya çıkaran nedenlere bir türlü anlam veremedim. Bir ülkede özellikle de bizim ülkemizde vatandaşlar ve sorumlu kişiler olarak öncelikle eğitim ve bilimde birlik oluşturmamız gerekir inancındayım.

Zaman zaman bir araya geldiğimiz de bu ayrılığın yok olacağı inancına kapıldım. Bazen ortak noktalar bulup, düşünce birliğini sağladığımız da çok mutlu oldum, birlikte öğrencilerimiz için daha güzel ve yararlı çalışmalar yapabileceğimizi düşündüm.

Birkaç gün sonra, öğretmenlerin ayrışmalarına karşın, öğrencilerim arasında bu durumun olmadığını kısa zamanda gördüm, bu kez sevindim.

Günler, birbirini izledi. Öğrencileri daha yakından tanımaya başladım. Öğrencilerimin samimi, dürüst, özverili, sağlam karakterli kişiliğe sahip, sevgi ve bilgiye aç, saf ve temiz, gözlerinin içi gülen olduklarını her geçen gün izledim. Sevindim, mutlu oldum. Heyecanım ve coşkum artmaya başladı.

Okula başladığımın üçüncü haftasında pazartesi günü son dersten sonra Müdür Bey’in odasına gittim. Müdür Bey üzgün görünüyordu. Dayanamadım sordum:

“Nasılsınız Müdür Bey?”

“İyiyim Hocam. Sağ ol.”

“İyi görülmüyorsunuz.”

“Biraz yorgunum. Sen nasılsın Hocam. Okulumuza alışabildin mi?”

“İyiyim Müdür Bey alışmaya başladım.”

“Çok iyi.” diyerek, güldü ve hayırdır anlamında yüzüme bakmaya başladı.

“Müdür Bey, eğitimde öğrenci-öğretmen ve veli üçlüsü önemlidir. Öğrencilerin eğitilmesinde velilerle diyalog içinde olmakta gerekli, biliyorsunuz.”

“Evet Hocam. Çok haklısınız.”

“Bu nedenle ben öğrencileri evlerinde görmek için velilerden izin almak istiyorum. Bu nedenle izniniz olursa çarşamba günü son dersten sonra sınıf öğretmeni olduğum 5 Edebiyat/A öğrencilerinin velileriyle toplantı yapmak istiyorum.”

Müdür Bey uzun süre gözlerini benden ayırmadan baktı. Bir ara gözlerinin parladığını gördüm. Yerinden kalktı. Karşımdaki koltuğa gelip oturdu. Gözlerini benden ayırmadan:

“Çok iyi düşünmüşsün hocam. Tabi ki toplantı yapabilirsin.”

“Sağ ol Müdür Bey. Velileri yönlendirmek üzere iki kız; iki erkek öğrencinin de toplantı esnasında okulda olmasını istiyorum.”

“Tabi hocam. İstediğiniz gibi düzenleyin toplantıyı.”

Müdür Bey koltuktan kalktı. Zile bastı. Yardımcı hizmetli odaya girdi. Müdür Bey, bana bakarak:

“Çay içer miyiz hocam?” diye sordu.

“Olur Müdür Bey içerim.”

“Oğlum bize iki çay getir,” dedikten sonra tekrar koltuğuna oturdu. Gözlerini gözlerime dikerek:

“Hocam öğrencileri evlerinde neden görmek istiyorsunuz, bunu anlayamadım?”

“Öğrencileri yaşadıkları ortamları görmemiz, öğrencileri tanımamız için önemlidir, Müdür Bey.” dedim. Biraz duraksadıktan sonra konuşmamı sürdürdüm:

“Bir çocuğun en çok güven duyduğu ve güven içinde yaşadığı yer evidir, yuvasıdır.”

“Anladım Hocam, anladım…”

“Toplantıyı 5 Edebiyat/A Sınıfında yapmak istiyorum Müdür Bey.”

“Neden 5 Edebiyat A Sınıfı Hocam?”

“Veliler, evlatlarının eğitim gördükleri okul ile sınıfını da görsünler istiyorum.”

“Tamam Hocam.”

Okul Müdürümüze teşekkür ettim ve sevinç içinde odadan ayrıldım. 5 Edebiyat/A Sınıfının önüne kadar gittim. Neden gittiğime bir türlü anlam veremedim.