Ülke genelinde artan orman yangınları nedeniyle ormanlık alanlara giriş yasaklanmışken, Bostanözü’nde bu kuralları dinleyen neredeyse yok. Sıcak havadan bunalanlar, yasak tanımadan orman içlerine giriyor, suya giriyor, mangal yakıyor ve doğayı geride bıraktıkları çöplerle baş başa bırakıp dönüyor.
Köy halkı ise adeta kendi toprağında tutsak hissediyor. Piknikçilerin gelişiyle birlikte hem çevre kirliliği hem de olası yangın riski artıyor. “Her yaz aynı kâbus,” diyen köylüler, ne uyarıların ne tabelaların işe yaradığını söylüyor. Dikili alanlara baston gibi saplanan izmaritler, eriyen plastiklerin kokusu ve ormanda yankılanan yüksek sesli müzikler artık köy yaşamının istemsiz bir parçası hâline gelmiş durumda.
Göksu Nehri kıyısında rastgele yakılan ateşler, sadece doğaya değil, köyün güvenliğine de tehdit oluşturuyor. Bostanözü sakinleri, ormanın derinliklerine gizlenen piknikçilerin yangına zemin hazırladığını, bu bilinçsizliğin sadece bir kıvılcım uzağında büyük bir felakete dönüşebileceğini söylüyor. Üstelik gelenlerin çoğu, bu alanın yasaklı olduğunu bile bile geliyor, uyarıları umursamadan davranmaya devam ediyor.
Yıllardır süren bu kontrolsüz akın karşısında köylüler çözüm istiyor ama seslerini duyan pek yok. “Denetim diye bir şey kalmadı. Gelen geliyor, giden gidiyor. Artık tek istekleri; ya bu alanların etkili biçimde korunması ya da tamamen kapatılması. Gerekirse cezalar kesilecekse kesilsin; doğa, keyfi ihlallerle riske atılamaz.” diyen köylüler, yetkililerden daha sert ve caydırıcı adımlar atmasını istiyor.
Bostanözü’ndeki bu sessiz tehlike, aslında ülke genelindeki pek çok orman köyünün yaşadığı ortak bir sorun. Doğa, bir nefes almak isteyenlere kapılarını açıyor ama aldığı nefesin bedelini yine kendi ödüyor. Unutulmamalı ki, bir gün doğa bu yükü taşıyamayacak hâle geldiğinde, geriye ne serinlik kalacak ne de gölgesinde soluklanacak bir ağaç...