Elimde kimi yeri yırtık valize bir arabaya binip, sürüldüğüm kente gittim. Yokuşun sonuna geldiğimizde, aşağıdaki ovada kurulu kenti gördüm. Kent değil köydü. Beş köyü birleştirmişler olmuş kent. Sonradan öğrendim; nüfusu iki bin değilken, ilçebay (kaymakam) hile yapmış iki bin yaptırmış. Böyle olmasa İller bankasından yardım alınmazmış. 

Evler kerpiçten ve tek katlı. Kalaklar (kurumuş tezek) Küçük birer piramit. Otlar damlara yığılmış. Kimin kalağı, kimin otu yüksekse o da o denli varsılmış. Varsıllık yörede sahip olunan da var sayısıyla orantılı. İki mevsim yaşanır. Bahar, azıcık yaz, 7-8 ay kış. Sobalar haziran sonunda sökülür.kiralık ev yok denecek kadar kıttır. 

Yerine atandığım meslektaşı ne zaman düşünsem Necati Tosuner gelir gözlerimin önüne, sırtı ve vücudunun önü kambur, çayır saçlı, gür bıyıklı, gür sesli bir küçük adam. Çok zeki, cin gibi. Bana elindeki iki dosyayı emanet edip, uyarı ve isteklerde bulundu. Bunlardan biri kişisel diğeri bir cinayet dosyasıydı.

Anlatacağım olay cinayetle ilgilidir. Kasaba ve köylerin geçim kaynağı hayvancılıktı. Yüksekliği 1700 metre olan yerde sebze ve meyve, güneş yoksunluğundan gelişemiyordu. Beslenen koyunlar İran’a kaçak satılıyordu. Nisan ayında çadırlar yüklenip yaylaya çıkılıyor, kar altında hayvanlarını otlatıyorlardı. Yedikleri otlu peynir, yoğurt ve pilav. 

Yaylaların en gürü K. bey denen adamın elindeydi. Buralarını davarcılara kiraya veriyordu. Tapunun esamesi bile okunmazdı. Silahlı adamları çoktu. Ona karşı çıkılamazdı.

Günlerden bir gün Irak’tan bir silah kaçakçısı genç mavzer ve kalaşnikof yüklemek, satmak için yaylaları dolaşır. Kimini parayla kimini koyun karşılığı satar. Çoban olarak iki yardımcı tutar. Bu üç kişi silah satarak, koyun güderek giderken, K. beyin kardeşiyle beş-altı adamı, koyun, kalan silahlarla parayı almak için baskın yaparlar. Silahlarını ateşledikleri anda çobanlar kaçar. Ardından silah kaçakçısı öldürür, ganimetlerini alıp götürürler. Jandarma olaya el koyar. Olay yerinde boş kovanları bulurlar. Kan izleri varsa da ceset yoktur. Çobanlar bulunur. Anlatıları dinlenir. Komutan yanındaki yardımcısına, anlatılanları kayıt altına alınmasını söyler. yardımcı iki çobanın anlattıklarını yazar, imzalatır, kendisi de imzalar. Komutana götürür. İmzasını atmasını söyler. O da sonra imzaları diye geçiştirir.

Dosya giden savcıya verilir. Yalnız, çobanların anlatımı dosyaya konulmaz. Sanıklar hakkında yokluklarında (gıyabi) tutuklama kararı çıkartılarak, jandarmaya gönderilirse de sonuç olumsuzdur. Bir gün odamda otururken jandarma yardımcısı yanıma geldi. Bana güvendiğini söyleyerek, iki çobanın anlatımlarının yazılı olduğu tutanakları verdi. İş kanıtlanıyordu. Tutanağa geçirdim.

Sanığın yakalanmalarını beklerken, pencereden sokağa bakıyordum. K. bey, uzunca beyaz sakallı, yaşlı, yoksul bir adamla konuşuyordu. Beş-on dakika sonra yaşlı adam odama geldi. Elinde bir dilekçe vardı ve Türkçe bilmiyordu. Oturttum, dilekçesini okudum. İçeriği, “oğlunun öldürülmediğini, Irak’ta olduğunu ve davacı olmadığıydı”

Odacı çağırdım. Dilmacımdı. (Çevirmen-tercüman) Yaşlı adamın dilekçe içeriğini bilip bilmediğini sordurdum. Ezberletilen sözleri yineledi. Oğlunun evli ve çocukları olduğunu, gelininin şimdi küçük oğluyla evli olduğunu söyledi. Orada ahlak ve örf geleneğine göre hiçbir gelin eşi sağken, küçük kardeşle evlenemezdi. Yaşlı adam yalan söylüyordu. K. bey onu satın alıp, yalan söyletiyordu. Pencereden gördüğüm manzarada bunu doğruluyordu. O bölgede işler rüşvetle, korkuyla dönüyordu. Can güvenliği ağanın, beyin insafına kalmıştı. Yaşlı, yoksul adam umarsızdı.

Bana emanet edilen dosyanın sonucunu öğrenemedim. Sanırım korku ve rüşvet, dosyanın üzerine örtmüş olmalı.