Tellal Ömer Fakının, “ÖNÜMÜZDEKİ CUMA GÜNÜ ÖĞLEDEN SONRA GÖVES KÖYÜNDEKİ HARMAN ALANINDA; GÖVES BEĞİNİN PEHLİVANI KOCA MEMİŞ İLE HAMZA PEHLİVAN GÜREŞ TUTACAK,” sedaları Larende’nin tahıl pazarında, Şam pazarında ve Cem Sultan bedesteni ile Kafoğlu hanı önlerinde vakit vakit duyuluyordu.

Cuma gününden evvel; Atçeken beğleri ile Göcer, Bayır, Özdemir, Kıravga ve Cerit beğleriyle beraberlerindeki adamlarının atlarının kişnemeleri, Göves köyü dolaylarındaki Zengen, Fisandun ve Ağın köylerinin ufuklarını çınlatmaya başlamıştı. Okuntu gönderilen davetliler konaklanmak üzere bu köylere gelmeye başlamışlardı.

Konukların misafir kaldıkları köylerin meydanlarında davullar dövülmeye başlamıştı. Perşembe günü öğle sonu bu meydanlarda cirit ve kalkan oyunları oynanılıyordu. Yani Beğler birbirlerine karşı zimmen bir gövde gösterisi yapıyorlardı.

O gün ikindi üzeri bir de at koşusu yapılacaktı. Bu koşuda birinci gelene Arap soylu bir tay, ikinci gelene de siyah bir deve daylağını Göves Beği ortaya koymuştu. Koşu Fisandun köyü ile Zengen köyü arasındaki yolda yapılacaktı. Vakit geldi: Koşunun başlama yerinde aleste hazır bekleyen Atçeken Beğleri, Çerit Beğleri, Kıravga Beğleri ve Kozlubucaklı Karaca Beğ’in, Beğdilili Muslu Çavuş’un süvarilerine hareket işareti verildi. Yol boyunca kümeleşmiş olan kalabalık halk, kendi tarafları süvarileri için moral kuvvetlendirici haykırışlar ve gösteriler yapıyorlardı.

Beğdili Muslu çavuşun atı bu dağ yoluna alışık olmadığından gerilerde kaldı. Kozlubucaklı Karacabeğ’in alnı akıtmalı Geyik’i bir çalı gölgesinden ürkerek sola yönelip dağa doğru kaçtı. Ve bu koşuda Cerit Beği Süllüoğlu Kasım Ağa’nın demiri kır atı birinci geldi, peş peşe koşan Atçeken Beği Mırza Mahmud Beğ’in Badpay adındaki doru atı da ikinci geldi.

Orada meşe koruluğunda gölgede bağlı duran tay Cerit Beği’nin kâhyasına, Kara deve daylağı da Atçeken Beği Mırza Mahmud Beğ’in kâhyasına teslim olundu.

Vakit de akşam olmuştu. Zengen Köyü Camiinin ezanlığında akşam ezanı okuyan Molla Keleş hocanın gür sesi derelerde uzanıp gidiyordu.

Misafirler konuk oldukları köylerin yolunu tuttular, konuklandıkları odalarda hazırlanan yemekler yenildikten sonra kimi odalarda bir araya gelen civar köylü ahbaplar tatlı sohbetler yaparlarken başka odalarda da çeşitli folklörel eğlencelerle geç vakitlere kadar eğlenilip sohbetler yapıldı.

Şimdi, bu toplantılara, eğlencelere vesile olan pehlivan güreşinin nedenini anlatalım.

Göves Beği Haydaroğlunun (1) kızı Prenses Altaspoşu Banu’ya Larendeli Hamza Pehlivan âşık olmuş; güzel Atlaspoşu Banu’nun da gönlü Hamza Pehlivan’a akmıştı. Atlaspoşu Banu’nun anası Esmehan Hatun da kızının bu eğiliminin az çok farkında idi. Levend endam Hamza’nın kızına eş, kendisine de güveği olmasını içi çekiyordu amma... Karaman tarihinde ün almış koskoca Gövesoğullarına damat olacak delikanlının, hiç olmazsa bir Atçeken beğzadesi veya bir başka Türkmen beğzadesi olması lazımdı.

Hamza ise... Larendenin orta halli bir obasının oğlu idi. Babası da bir savaşta şehit düşmüştü. Anası Gülbahar kadın, Hamza’yı çok iyi yetiştirmiş, büyütmüştü. Komşuları Kalkancıoğlu Muslu Hoca da, Hamza’nın iyi bir insan olarak yetişmesinde çok özenmiş, gayret vermişti. Eh Tanrı da emeklerini yağlı çıkarmıştı.

Hamza büyümüş, huyu ile hulki ile gücü ve kuvvetiyle Larende’de herkesin ilgisini ve sevgisini üzerine çekmiş bir delikanlı olmuş idiyse de... Göves Beği Haydaroğlu bu terbiyeli, civanmert pehlivan yapılı delikanlıyı, Gövesoğulları oymağına damatlığa yakıştıramıyordu. Çünkü orta halli bir aile çocuğu idi.

Ağalardan, Beğlerden, sipahi ağalarından ne kadar dünürcüler vardıysa da, Göves Beği’nin demir gönlünü bir tülü yumuşatamadılar. En sonunda Mevsim icabı Yedibel Yaylası’na yeni çıkmış olan Hamza’nın anası tarafından uzaktan uzağa akrabası olan İçelli Kara Şahin kâhya; yağ, peynir ve yapağı gibi ürünlerini satıp; tuz, sabun ve giysilikler alıp götürmek üzere Larende(Karaman) pazarına gelmişti ve her gelişinde de akrabası Gülbahar kadına misafir olur, davarlarının çeşitli ürünlerinden, az çok hediyeler getirir, güz aylarında kasaplık davar satmaya geldiğinde de bir erkeç davar getirirdi.

Hamza’nın anası: Kara Şahin Kahyanın gelmesini bekliyordu zaten. Hikâyeyi Kara Şahine anlattı.

Göves Beği Haydaroğlu da yaz aylarında Megeyil (Mihael) dağına oba kurardı ve zaman zaman Kara Şahin kâhya ile buluşurlar, birbirlerine misafir olurlardı.

Kara Şahin kâhya yaylaya dönüşünde Haydaroğlu’nun obasına misafir oldu, uzun sohbetler arasında Haydaroğlu’nun kızına, Hamza için dünürlük yaptı. Haydaroğlu; Kara Şahin kâhya’nın ısrarları karşısında hileli bir yola saparak gönlü oldu. Ancak, kendisine güveği olacak delikanlının; Koca Memiş adlı pehlivan ile bir güreş tutarak, boy ölçüşüp kendisini gösterebildiği takdirde kızını bu delikanlıya verebileceği şartını ileri sürdü.

İşte; Bu cuma: Prenses Atlaspoşu Banu’nun sevdalısı Hamza’nın maşukasına kavuşabilmesi için şart koşulan güreşi tutup, imtihan verme günü idi.

Cuma günü kuşluk yemekleri yenildikten sonra Larende (Karaman)’nin Ağaları, Beğleri ve Hamza’nın arkadaş ve akranları ile uzak yerlerden gelip civar köylerde konuklanan Oba beğleri ve adamları Göves’e doğru yola koyuldular. Davul gümbürtülerine karışan at kişnemeleri Fisandun ve Zengen derelerini inletiyor, dağlarda akisler yapıyordu.

1940 yıllarında: Yeni Göves köyü kurulan, eski harman alanının doğu eteklerine yer yer çadırlar kurulmuştu. Derenin yan tarafındaki eteklerde, söğüt ve çam ağaçlarının gölgesine de atlar çekilmişti. Mevsim bahar ayları; Mayıs ayının bu şen şatır havasında her taraf yem yeşil, taze hayat; hafif bahar rüzgârının getirdiği binbir çeşit dağ çiçeklerinin kokuları gönüllere neşe veriyordu. Derenin aşağı tarafındaki ihtiyar söğütlerin koyu gölgeleri arasında yer yer, taşdan çatma ocaklar üzerine koca koca kazanlar oturtulmuş, aşlar kaynatılıyordu.

Vakit öğle zamanı olmuştu ki: Meydanın sırt verdiği tümsekte Araboğlu Camii müezzinlerinden Hafız Mehmet’in salat selam vermeye başlaması üzerine dere kenarlarına karşılıklı sıralanıvererek abdestler alınırken Hafız Mehmet’in “Allahü ekber, lailale illallah” sadaları ile ezanda tamamlanmış; büyük musalla meydanında cuma namazı kılındıktan sonra çadırlara ve dere boyundaki koyu gölgeliklere somatlar serildi; büyük bakır taslarda toyga çorbaları, kuzu sahanlarında getirilen yahniler, etli pilavlar yenildi, Göves Köyü’nün meşhur hurma eriğinden kaynatılan hoşaflar içildi.

Bir müddet istirahat ve sohbetten sonra güreş vakti gelmişti. Meydan açıldı, dört bir tarafta davullar döğülüyor, her taraflar gümbür gümbür inliyordu.

Doğu taraftaki meşe ormanı arasında da: Halep ve Şam işi Kutnu ve altıparmak meydani zıbınlı, üzerleri kılabdan işlemeli, mavi saltalı, kenarları renkli kumaştan fistolu çividi renk önlüklü, al yaşmaklı köy kadınları arasında Kemha kumaştan, döşleri ve yenleri fistonlu zıbınlı ve sim işlemeli mavi saltalı ve etrafı kırmızı kordela biyeli lacivert önlükleri ile ayaklarında dikiş yerleri sim zırhla çevrili kırmızı edikleri ile Göves Beğinin eşi Esmehan Hatun ile gönlünü, arslan yapılı Hamzaya kaptırıveren Atlaspoşu Banu ise heyecan içinde kıvranıyordu.

Aşağıda dere kenarında yağlanan pehlivanlar, neşe ve şetaretle (sevinç) kendilerine güvenerek meydana girdiler. Çeşitli peşrevler ve gövde gösterileri yapıyorlardı. Bu tatlı gösterilen havası yavaş yavaş sertleşiyor, pehlivanlar kızışıyorlardı.

Bir ara Gövesoğullarının başpehlivanı Koca Memiş hemen yan taraftaki kavaklardan 40-45 santim kutrundaki (çapında) bir kavak ağacına sarılarak kökünden söküp çamuruyla, dal ve budaklarıyla omuzuna yüklenip meydana getirdi. Koca Memiş’in bu güç gösterişi karşısında Göves Beği ve adamları hayli keyf oldular, gururlandılar. Misafirlerden bazıları isteyerek ve istemeyerek bunu alkışladılar.

Koca Memiş’in şu güç gösterisine karşılık olarak Hamza da: Koca Memiş’in yanına yaklaştı. Memiş’in omuzundaki bu kavak ağacını hemen alıp iki kerre sallayıp dengeledikten sonra deredeki söğüt ağaçlarının üzerine doğru bir fırlattı: O koca dallı budaklı kavak ağacı bir füze gibi süzülüp, derenin öbür tarafındaki çam ağaçlarının arasına düştü.

Zağlarını(güçlerini) bu suretle göstermiş olan iki pehlivan birbirleri ile kucak kucağa tutuştular, hayli yoruldular, en sonunda Koca Memiş’in tuşa gelmesiyle bu meydan gösterisi de son buldu.

Gerek kavak ağacı gösterileri ve gerekse şu son güreş tutuşmaları ile de Hamza’nın üstünlüğü, seyircilerin heyecan ve coşkun alkışları ile de kabul edilmiş oldu. Meşe ormanındaki kadınlar arasından da yaşmak (başörtüsü) sallayanlar oluyordu.

Gel gör ki: Göves Beği ve adamları Hamza’nın kendi pehlivanlarından üstün olduğunu bir türlü kabul edemiyorlardı. Artık bu zaferden sonra Hamza’ya Hamza pehlivan denilmeye başlanılmıştır.

Ağalar ve Beğlerden bazıları, Göves Beği Haydaroğlu’na ”Eh, gayri gerçek bu yönde kendisini gösterdi. “Güveğinize maşallah, mübarek olsun, şu toplantımız - şölenimiz de bu izdivacın ilk adımı, bağlantı toplantısı olsun.” gibi yarı ciddi, yarı şaka konuşmaları yaparlarken, Haydaroğlu renkten renge giriyordu. Sinirleri çok gergindi. Ağzından hiçbir lakırdı çıkmıyor. Belli ki kalleşlik yapacak... Haydaroğlu’nun ağzından bir kelime olsun çıkmıyor: Haydaroğlu yanlısı olanlar da çeşitli mızıkçılıklar yapıp, sudan bahaneler uydurarak, güreşte Koca Memiş’in yenilgisini gerçek bir yenilgi olamayacağı iddiasında bulunuyorlar.

Vakit ikindi olmuştu. Güneş, Fisandun deresi sırtlarından yatağına doğru eğilmiş gidiyordu. Kalabalık yavaş yavaş dağılmaya başladı ise de: Göves Beği’nin tutumundan hoşlanmayan bazı beğler ve dilaver delikanlılar oralarda evtiklendiler ve Göves’de misafir kaldılar.

O gece Göves Beği Haydaroğlu misafirlerle otururlarken beri yandan Hamza’nın elçileri ile Atlaspoşu Banu’nun anası ile birlik ettiler ve gecenin bir yarısında Atlaspoşu’yu Hamza Pehlivan’ın atının terkisine bindirip kaçırdılar.

El âlem bu: Atlaspoşu’nun kaçırıldığı Haydaroğlu’nun kulağına gidiyor ve gazaba gelerek adamlarını atlara bindirip Hamza Pehlivan’ın peşinden yolluyor. Derken efendim, Göves Beği’nin adamları Karaman deresinde Hamza Pehlivan’a yaklaşıyorlar. Ardından gelenlere karış koymak için pehlivan attan iniyor ve epeyce bir mücadele yapıyorlar. Bu boğuşmalarda Hamza Pehlivan hasımlarını epeyce bir hırpalamıştır ama bu hengâmede(uğraşta) sevgilisi Atlaspoşu Banu da aldığı bir ok yarasından hayli kan kaybetmiştir.

Hamza Pehlivan, yaralı sevgilisini tekrar terkisine alarak şehre kadar getirdiyse de fazla kan kaybeden Atlaspoşu aşıkının kucağında dünyaya gözlerini yummuştur.

Daha sonra Göves Beği’nin gönderdiği kalabalık adamları, Larende’ye girerek Hamza Pehlivanı yakalıyorlar ve elini kolunu bağlayıp şehirden dışarıya, ilk boğuşma yaptıkları semtteki Hacı Kadir Efendi Değirmeni’nin taşına bağlıyorlar(2) ve daha sonra da oradaki mağaraya kapatıp hapis ediyorlar. İşte bu mağaranın adı o zamandan bu yana Hamza Zindanı olarak kalmıştır.

Arapoğlu camii sokağından Siyahser camiine doğru giden yolun hamam sokağı kavşağındaki küçük bir türbede yatan Atlaspoşu, işte Hamza pehlivan’ın kucağında can veren sevgilisidir.

60-70 santim uzunlukta, dörtgen mermerden olan mezar taşı kayıp olmuştur.

Beğ-Bey

Atlaspoşu-Atlasgiyen

(1) Gövesoğulları ailesi, Karamanoğulları Devletine dâhil boy beğlerinden olan bir ailedirler. Göves adı tarihlerde, Gögez olarak geçer ve Gögez Beğ adı ile bu aile reisleri daima boy beği olarak Karamanoğulları ile ideal birliği etmiş; Güney Anadolunun türkleştirilip, islamlaştırılmasında çok hizmetleri vardır.

(2) Bu değirmenin savak yeri halen bellidir. Hamza Zindanı önündeki, merhum Osman Hicabi Tartanoğlu vereselerinin elma bahçesinin olduğu yerdir.

Not: Bu öykünün ana ögesini; Karaman’ın sevilen, sayılan Möhürcü Dedesi Babam Mahmut Gülcan (Göves Köyü’nün 19. yüzyılları ileri gelen ağalarından Memiş Ağa’dan aktarma olarak) bana 1920 li yıllarda anlatmıştı.

Bu güzel öyküyü kendisine has güzel Türkçe sözcüklerle bizlere aktaran:

Değerli büyüğümüz Sayın Durmuş Ali Gülcan’ı(1904-1997)saygı ve rahmetle anıyoruz.