Bayramlar sevinç kaynağımız olduğu kadar hepimizin de birer kucaklaşma, birleşme, sevgilerin, saygıların, mutlulukların ve de barışmaların birer tatlı günleri olarak yaşamdır diyorum.

Evvelki yazılarımda sizlere milli bayramlarımızı iyisiyle, eksiliğiyle de olsa eski yılların kutlama anlarını hatırlatma babında be şimdiki bayramlarla karşılaştırılması aradaki bazı örf ve adetlerin nasıl yok edildiğini de görmüşsünüzdür. Her yaşam hayatının insanoğluna vermiş olduğu bazı iyi ve kötü imkânların zevki veya kötü şevklerini hep beraber yaşamaktayız.

Yaşam ve hayat devam etmekteyken bir yıl içerisinde de dini bayramlarımızdan olan Ramazan Bayramı diğer ismiyle de halk arasında şeker bayramını bugünlerde kutlayacağız. Mübarek Ramazan ayını sevgi, saygı, sağlık dolu olarak idrak ettik ve sonu olanda bayramı bütün Müslümanlar olarak hak ettik diyoruz. Tabi ki bu hak işini ancak Cenabı Rabbi âlemimiz Allahüteala bilmektedir.

Ben sizlere Ramazan ayının ve bayramının dini güzelliklerini, iyiliklerini fazlasıyla yazamıyorum bunun bilgilerini ve fetvası din adamlarına aittir.

Gelelim dini bayramlarımız eski yıllarda nasıl idrak ediliyordu? Bazı günlerde bu gazete sütunlarında eski yıllar, mahalle komşulukları be ilişkileri gibi birçok yazılarımda zaman zaman yazmıştım. Gelin şimdi de özüyle sözüyle geniş olmasa da bir Ramazan bayramı günlüğümüzü hep beraber yaşayalım.

Ramazan bayramının habercisi olan Kadir Gecesi ile başladığını ifade etmeliyim. Bütün bayram hazırlıklar o günden başlar idi. (Eski yıllarda) Mahallede komşular arasındaki dayanışma birliğin bayram günlerinde de devam etmektedir. Bu bayramımızın en büyük özelliği de çocukların bayram ziyaretlerini toplu olarak komşularına gitmeleri şeker ve para toplamalarıdır.

Mahallenin ileri gelenlerinden ve hali vakti yerinde olan bir aile bayram namazından sonra bayram yemeğini kendi evinde yemek için cami cemaatini davet ederdi. Bu davetten evvelde mahallede fakir olan hane sahiplerini birkaç gün önceden ziyaret edilerek bayram yemeğinin kendi evinde yeneceğini söylenerek davette bulunurlar. Arife günü veya bayram sabahında mezarlıklara gidilir kabirler ziyaret edilirdi. Bayram namazı çıkışında davet sahibi camii kapısı önünde bütün cemaat ile bayramlaşarak herkesi bayram yemeği için davet eder ve yemeğe gelen cemaat ile eve gelinir, hazırlanan sofraya çoluk çocuk, genç, ihtiyar karışık oturulur ve bir kaptan hep beraber yemekler yenir sonunda da dua edilerek ayrılınırdı. Bayramlaşmaların en güzel yanı da küslerin barışmaları, zengin fakirin birleşmeleri, büyüklerin ve küçüklerin birbirleriyle kucaklaşmalarının yanında bayramlık elbiselerinin yanında ayakkabılarının da giyilerek sevinçlerin, koşuşmaların gülücüklerinin, şarkılar söyleyerek kapı kapı dolaşıp el öpüp şeker ve para toplamalarının yanında verilen bazı hediyelerinde alınması çocukluğunda apayrı bir neşe kaynağı idi.

Bütün bunların yanında çocuk bu sevincini, mutluluğunu arkadaşlarıyla birlikte koşarak bayram yerine giderlerdi. Eskilerden bayram yeri odun pazarı veya buğday pazarı dediğimiz yerde kurulurdu. (Burası şimdi 4 nolu sağlık ocağı Nazif Çolak iş merkezi ve çevresinin olduğu geniş alan idi.) döner salıncaklar, beşik salıncaklar, çarklı dolaplar ve en güzeli de cakcak arabalar (tekerlekli arabası) ve faytonlarla Akyokuş’a gidip gelmek (şimdiki garaj civarı) de ayrı bir huzur neşe bayramıydı.

Hadi gelin yemeklere neler yenirdi bu bayramlarda. Olmaz ise olmazı önden toyka çorbası, patlıcan veya patates kebabı, kuru etli bamya yemeği, yaprak sarması, çeşitli biber, domates ve patlıcan dolması, nohutlu pirinç pilavı ve yanında zerdesi, fas yoğurdu, turşular ve tatlılar, kayısı musakkası, incir dolması, ev helvası (un) sütlaç, baklava, tel kadayıf, ekmek kadayıfı, pilavın yanında kayısı ve erik hoşafı derken bayramın sevinci de böylece devam eder.

Yazacağım çok hatıralar ve onlar var amması da var derken bir başka dini bayramlarda buluşmak üzere saygılar sunarım ve bütün İslam âleminin mübarek Ramazan bayramını kutlarım.