Ulus olarak, asırlarca oluşmuş bir kültür hazinesinin üzerinde yaşıyoruz. Ne var ki, bunu bilmiyoruz ve de bunun farkında da değiliz. Yıllardır, siyaset üzerinden, sonucu olmayan bir kayıkçı kavgasını yapıyoruz.

I.Dünya Savaşı sonuna kadar kimlikler, din temelinde tanımlanıyordu; Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi gibi…

Anadolu Selçuklu Sultanlarının Keykavus, Keykubat ve Keyhusrev gibi sanlar aldığı yerde Türkün yeri var mıydı? Selçuklunun gözdesi Acem idi; Türk ise bir avam idi. Türk yerine çokça kullanılan ise; Türkmen, Yörük, Alevi, Tahtacı, Kızılbaş vb. isimler vardı.

Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli, Hacı Bayram Veli, Karaca Ahmet, Taptuk Emre, Ahi Evren, Âşık Paşa, Baba İlyas, Şeyh Edebali ve Şeyh Bedrettin gibi veliler halka ışık oldu; bu ışıklarla Anadolu’yu aydınlattılar; insanları, zaman ve mekâna hoşgörülü olmaya alıştırdılar. Bu Alperenler, Anadolu’nun Türkleşmesi ve Müslümanlaşmasında büyük çaba ve gayret sarf ettiler

Ayrıca bunlar, Anadolu insanına yaşama ve mücadele gücü verdiler; birlik ve beraberliğin sağlanmasında, dayanışma ve direnme gücünün artmasında olumlu rol oynadılar. 1277 yılında Karamanoğulları Devleti Sultanı Mehmet Bey, yayınladığı fermanla, Türkçeden başka dil kullanılmasını yasakladı. Böylece Türkçe, Anadolu’da yaşayan insanları birbirine bağlayan en güçlü bağ oldu.

Osmanlı döneminde, Anadolu insanı Türkçe konuşuyor ama kendisini Türk yerine Halife Sultanın kulu ve Hz. Muhammed’in ümmeti olarak görüyordu. Kimsin? Denildiğinde; Türküm değil, Osmanlı ve Müslüman’ım diyordu. Bunun nedeni henüz Türk olduğunun farkında ve bilincinde değildi. Bunu engelleyen bir Türk toplumunun oluşmamış olmasıdır. Zira Türk toplumu hiç gündemde değil, gündemde olan, Ümmetti.

Ayrıca gerek Selçuklu gerekse Osmanlı dönemlerinde tabandaki Türklerle tavandaki yöneticiler arasında hiçbir iletişim, hiçbir bağlantı yoktu.

Türk, Selçuklu ve Osmanlı için bir vergi kaynağı, üretim ve savaş gücüdür. Selçukluda sultana yardımcı olan yöneticiler Acem’dir; Osmanlı da ise, devşirilen Müslüman olmayan kesimlerin çocuklarının Topkapı Sarayındaki Enderun adı verilen okulda eğitilen kadrolardır.

Osmanlının mısır taneleri gibi etrafa savurduğu ve yıllar sonra, yurtlarından edilen Anadolu insanlarının Balkanlardan ve Kafkaslardan Anadolu’ya yaptıkları göçler, Anadolu’da bir Türk unsurunun olduğu gerçeğini ortaya çıkardı.

Çanakkale Savaşlarıyla birlikte Anadolu’nun savunulması gündeme gelince, bu savaş sadece Türklerin omuzlarında kaldı. Bu Savaşın kazanılması, Türklerin bir siyasal kimlik kazanmalarında çok önemli bir yeri oldu.

Osmanlı dönemindeki milliyetçilik etrafında örgütlenen ve ayaklanan azınlıklar, yabancı devletler İngiltere, Fransa ve Rusya’nın yardımları ve destekleriyle Osmanlı tebaası olmadan çıkıp kendi milli devletlerini kurdular. Osmanlı Tebaaları arasında yer alan Türkler, henüz bir millet, bir etnik kimlik durumunda değildir. Osmanlı egemenliğinde bulunan Türkler, diğer azınlıklar gibi, yabancı devletlerin yardım ve destekleriyle değil, bu devletlerin siyasi ve askeri işgalleri karşısında savaşarak bağımsızlıklarını kazandılar ve Osmanlı egemenliğinden de kurtuldular.

Osmanlı döneminde tebaa durumunda olup henüz bir millet ve bir kimlik kazanamamış olan Türkler, kendi devletlerini kurduktan sonra siyasi bir kimlik kazandılar.

Atatürk, “Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran Türkiye halkına, Türk Milleti denir,” diyerek, hakla milletin birbirine özdeş olduğunu da belirtmiş oldu. Buna göre Türk demek, Türkiye’de yaşayan ve aralarında hiçbir ayrışım bulunmayan bütün unsurlar demektir. Yani Türk, Türkiye’de yaşayan bütün unsurların adıdır.

Artık Türk, Türkiye’de yaşayan bir halktır; Selçukluda avam, Osmanlıda tebaa olan Türk, Cumhuriyette bir etnik kimlik değil, siyasi bir kimliktir.

İlkokul sıralarında, evlatlarımız tarafından siyasi kimliğimizin ifadesi olan Türküm, doğruyum, çalışkanım şeklinde başlayan andımızın, evlatlarımız tarafından okunması yasaklanıldı.

Evlatlarımızın bu andı okumalarının kimlere ne zararı vardı, ya da bu andın okunulmasının yasaklanması, kimlere ne yararlar sağladı?

Neden Türküm denilemiyor?

Evlatlarımızın “Türküm” demelerine neden karşı çıkılıyor?

Evlatlarımızın Osmanlı tebaası ya da Arap’ın kölesi olmaları mı, ya da “Osmanlıyım, pek şanlıyım” demeleri mi isteniliyor acaba?

Anadolu insanının özgürlüğüne ve bağımsızlığına kavuşturan ve mazlum toplumlara ışık tutan Kurtuluş Savaşımız için “keşke Türkler kazanacağına Yunan kazansaydı” diyenlerin amaçları ne olabilir?