Karadağ’da esen rüzgârlar, Karamanlının yıktığı Ermeni Devletinin küllerini aşağılara savururken; Karaman’ın orta yerinde, dağlara taşlara sessiz sessiz selam vererek, Akdeniz’e ulaşmak için nazlı nazlı akardı Göksu…

Batı’dan Isparta’dan gül kokuları; Kuzey’den tiftik keçilerinin yanık sesleri ve Doğu’dan Hacı Bektaş-ı Veli’ni öğütleri gelir durmadan. Bir de bunlara Toroslardaki ormanların oluşturduğu yeşil deniz de katılarak, daha Güney’deki Akdeniz’in mavilikleriyle yarış ederdi ve gözler, yeşil ile maviye öylesine alışırlardı.

Karaman Eline

Karaman Toprağına

Ve de Türkçe diline sahip olun dedi Hacı Bektaş-ı Veli ve devam etti:

İncinsen de, incitme.

Her ne arasan, kendinde ara.

Marifet ehlinin ilk makamı edeptir.

İnsanın cemali, sözünün güzelliğidir.

Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.

Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu…

Yüreklere dokunan bu çağrılar, Anadolu’nun her köşesinde ve Balkanlarda yankı bulurdu.

Gece gündüz ve de hiç durmadan, garip gurabaya bir davet olan yemek kokuları yayılır İmaretten etrafa. Gelenler, çayın etrafına bağdaş kurarak ve halka şeklinde oturarak yemeklerini yerlerdi birlikte.

Ve Kale’den Ramazan Ayları’nda ve bayramlarda, yeri göğü inleten top sesleri gelirdi akşamları ve geceleri.

Güney’den atların kulakları çınlatan nal sesleri gelirdi. Ve Memlüklü Hükümdarı Sultan Baybars’ın Moğolları, Maraş Ovasında yendiği haberi gelirdi arkadan.

1276 yılında, Mehmet Beyin, Konya’da Moğolları yenerek, Konya’dan kovduğu muştu ve heyecanı sarardı etrafı. Ve bir yıl sonra da, 1277 yılında, tarihin derinliklerine hapsedilen Türkçeyi su yüzüne çıkardığı, bütün âleme duyurulurdu. Böylece Hacı Bektaş-ı Veli’nin öğüdü tutulmuş olur ve dillerin söylediği ve kulakların duyduğu tek dil olur Türkçe, başkaldırının ve özgürlüğün simgesidir de artık.

Bir köşede, Osman Beye öğütlerini, mumların solgun ışıkları altında yazmaktadır Şeyh Edibali…

Taptuk Emre, Yunus’u çağırır dergâhına. Yunus, sevgi ateşiyle yanarak, pişmek için koşarak uyar bu çağrıya. Taptuk Emre dergâhında sevgi ateşiyle pişen Gönüller Sultanı olan Yunus Emre:

“Bir kez gönül yıktın ise,

Bu kıldığın namaz değil,

Yetmiş iki millet dahi,

Elin yüzün yumaz değil.” der.

Yunus Emre, kötülüklerin, savaşların ve dünyalık davalarının panzehirinin sevgi olduğunu ortaya atıp:

“Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz,” diyerek, bir büyük hakikate dikkat çekerdi. Ve bütün Sufileri, sevgi yolu yaparlardı Karaman’ın sokaklarını.

Ve bir zamanlar:

Bakışlarında dostluk,

Bakışlarında merhamet,

Bakışlarında tüm güzellikler olan insanlar yaşarlardı;

Karaman’da… Kemal UYSALER - 05.12. 2021-İZMİR