Mezopotamya uygarlığının bilinen en eski yapıtlarından Gılgamış söylencesini ele alalım. Uruk kralı Gılgamış; arkadaşı Enkidu’nun ölümüne yanar, yakınır ve ölümden kaçınmak için yola düşer. Amacı “ölümsüzlük otunu” bulmaktır. Bin bir türlü zahmet sonunda bulur ama, otu yılana kaptırır. Yazgısı ölümdür.

Değerli dost ve bilim insanı Prof. Ahmet Ünal’ın Hititlere ilişkin anlattığı bir olay var. O toplumda kötü cinlerin ölüm getirdiklerine inanılıyor. Kral kimse artık, sayrılanıyor, ölüm döşeğine yatıyor. Büyücüler çözüm arıyorlar. Sonunda cinlerin kandırılmasında karara varıyorlar. Cinlerin biçim değiştirdiklerini, insanların şekline girdiklerini sandıklarından, işlerini gizli yapıyorlar. İçi kapkaranlık olan bir mağaraya kralı götürüp, içeriye ışığın girmemesi için tüm önlemleri alıyorlar. Sonra krala çok benzeyen bir savaş tutsağına kralın elbiselerini giydirip, tahta oturtuyorlar. Böylece cinlerin önüne sahta kralı sürüyorlar. Gecenin sonunda da tutsağı öldürüyorlar. Kralın öldüğü dört bir yana duyuruluyor. Akıllarınca, “bakın cinler, kral öldü, gidin saraydan” demiş oluyorlar. O zamanki yöntem, inanış bu.

Gelelim bizden bir örneğe. Dede Korkut’tan. Deli Dumrul söylencesine gidelim. Dumrul, susuz bir dereye köprü yaptırır. Geçenden otuz, geçmeyenden kırk akçe alırmış. Günlerden bir gün, köprü yanına konan obanın çok sevilen yiğidi ölmüş. Halk acıdan yanıp yakınırken, Dumrul onlara “ne oldu?” demiş. Aldığı yanıt “Azrail onun canını aldı” olunca, kızmış, köpürmüş ve Azrail’e restini çekmiş. Azrail onun tepesine binip, soluğunu kesip, benzini soldurunca Tanrı’ya yalvarmış. Canını bağışlamasını dilemiş. Ona acıyan Tanrı, “senin yerine canını verecek birini bulursan, seni bağışlarım” demiş. Yakasını Azrail’den kurtaran Dumrul, sırayla anasına ve babasına “can dilenmeye” gitmişse de istemi kabul görmemiş. Son bir umutla eşine gitmiş. Eşi iki-bir etmeden bunu kabul etmiş. Durumu gören Tanrı, Dumrul’u bağışlamış. Ana ve babasının kalan ömürlerini karı kocaya vermiş ve onların 104’ar yıl yaşamasını dilemiş.

Ölümü, kendinden ırak tutmak isteyen Karacaoğlan bakalım ne söylemiş:

-Ölüm ardımda dolaşıp durma

-Var git ölüm, bir zamanda yine gel.